24 Eki

Çocuklarımız İş Birliği Yapmak İstiyor Biz Rekabet Ettiriyoruz!

Okul içinde ve dışında çocuklara dayatılan tüm yarışmaların zararı nedir?

Hillary Friedman'ın Playing to Win: Raising Children in a Competitive Culture (Kazanmak İçin Oynamak: Çocukları Rekabetçi Bir Kültürde Yetiştirmek) adlı kitabında ebeveynlerin çocuklarının rekabetçi faaliyetlerine neden yatırım yaptığıyla ilişkili araştırmasına yer vermektedir.

Friedman bu araştırmasında birçok ebeveynin çocuklarının rekabetçi okul dışı etkinliklere katılımı için neden büyük miktarda para ve zaman ayırdığı sorusuna cevap aradı. Çalışmasını ilkokul çağındaki çocukları için satranç, dans veya futbol kurslarına veya yarışmalarına yatırımlar yapan ebeveynler üzerinde yürüttü. Toplam 95 aileden ebeveynlerle ve bazı durumlarda da çocuklarıyla görüşmeler yaptı.

Görüşme yaptığı ebeveynlerin katılım ücretleri, çalışmaları, koçluk hizmetleri ve seyahatleri için büyük meblağda ücretler ve çocuklarını bu etkinliklere götürmek, aktiviteler için çalışmasını teşvik etmek ve onların iyi performans göstermesine göstermelerine yardımcı olmak için fazlasıyla zaman harcıyorlardı. Ebeveynler bunu neden yapıyorlardı?

Friedman araştırmasında yoğun rekabetin yetişkinliğe iyi bir hazırlık olduğuna ebeveynlerin olan inancının çok etkili olduğunu gözlemledi. Ebeveynler görüşmelerde son derece rekabetçi bir toplumda yaşadığımızı ve başarılı olmak için rekabetçi tutum ve becerilere sahip olunması gerektirdiğini söyledi. İnsanın kazanmayı istemesini, kazanmaya odaklanmasını, kazanmak için çok çalışmak ve kazanmak için bazı fedakarlıklar yapması gerektiğini vurguladılar.

Ebeveynlerin birçoğu için çocuklarının yarıştığı faaliyet alanı çok da önemli değildi. Çocuklarının profesyonel satranç oyuncusu, dansçı ya da futbolcu olmasını beklemiyorlardı. Ancak onlar için önemli olan çocuklarında kazanma arzusu oluşması ve kazanmayı teşvik edecek türden bir disiplin kazanmalarıydı. Elde ettikleri bu kazanımların çocuklarına iyi bir üniversiteye girebilme, yüksek maaşlı bir iş bulma ve terfi alma konularında yardımcı olacağına inanıyorlardı. 

Friedman çalışmasında ebeveynlerin yatırımlarından bekledikleri getirileri ifade etmek için “rekabetçi çocuk sermayesi” ifadesini kullandı.

Ebeveynler çocukların kazanma dürtüsünü teşvik etmek için sadece bu etkinliklere katılımını teşvik etmekle kalmıyor bu konuda ek yatırımlar da yapıyorlardı. Yarışmadan elde edilen ucuz bir kupa veya madalyanın ötesine geçerek kendileri de kazanmaları konuşunda teşvik etmek için ek ödüller tanımlıyorlardı.  Örneğin, bir çocuğun satrançtaki derecesini belirli bir miktar yükseltmesi istediği bir şeyin alınmasına veya harçlığında artışa neden oluyordu. Bazı ebeveynler çocuklarının ek çalışma yapmaları için rüşvet bile teklif ediyordu. Bu tutumlarıyla ebeveynler sadece kazanma arzusunu pekiştirmekle kalmıyor aynı zamanda onlara maddi ödüllerin içsel ilgiden daha değerli olduğunu öğretiyordu.

Friedman çocuklarla yaptığı röportajlarda, onların ödüllerden hoşlansalar bile kazanma konusuyla ebeveynlerinden daha az ilgilendiklerini gördü. Çocukların çoğu yarışmalara katılma konusunda en çok sevdiği şeyin başka çocuklarla arkadaş olma şansı yakaladıkları için yarışmalara katılmak istediğini söyledi. Hatta bazı çocuklar yarışmalarda arkadaşını yendiği zaman kendisini kötü hissettiğini çünkü bu durumun onun arkadaşlığını da kaybetmek anlamına geleceğini söyledi. Buna karşılık ebeveynlerin hiçbiri yatırımlarının bir nedeni olarak çocuklarının yeni arkadaşlar edinmelerine imkân sağlamak olduğundan hiç bahsetmemişti.

Çocukların Oyundaki İşbirliğine Dair Doğası

Yüzlerce saatimi çocukları ve onların oyun oynamasını izleyerek geçirdim. Gençken çocuklara grup yöneticisi olarak, uzun yıllar eğitim kurumlarında öğretmenlik yapmış birisi olarak ve tabi ki bir ebeveyn olarak… Bu deneyimlerimde gözlemlediğim şey şu oldu. Bir yetişkin gözetimi veya müdahalesi olmadan kendi kendine doğal olarak oynayan çocukların nadiren rekabetçi bir şekilde oynadığı. İçeriğinde rekabet barındıran bir oyun oynarken bile genellikle arkadaş edinmek ve eğlenmek ile ilgileniyorlar. Çoğu zaman skor tutmaya başlasalar bile bir süre sonra skoru takip etmeyi bırakıyorlar.

Araştırmalarım sırasında yaptığım okumalarda yaptığım gözlemlere paralel olarak yetişkinlerin rekabeti zorlamadığı kültürlerde (özellikle avcı-toplayıcı kültürlerde) yetişen çocukların nadiren rekabetçi yollarla etkileşime girdiğine dair araştırmalar buldum.

Aslında çocukların kendileri tarafından başlatılan ve yönetilen oyun iş birliği içerisinde olmayı gerektirir. Rekabet işin içine girdiğinde ise sürekli kaybeden biri için eğlenceyi yok eder. Sonrasında eğlence ortadan kalkarsa oyun da ortadan kalkar. Çocukların oyundaki en temel özgürlüğü istediği zaman bırakabilme özgürlüğüdür. Bu da oyuncuları iş birliği yapmaya yönlendiren bir güçtür. Oyun oynamaya devam edebilmek istiyorsan oyun arkadaşlarını mutlu etmelisin. Onlara herhangi bir şekilde zarar verirsen, mutlu olmalarını engellersen oyun arkadaşlarını mutlu etmezsin.

Çocukluk dönemimde, yetişkinlerin çocukların hayatlarını ele geçirmeye başlamasından önceki zamanlarda, nasıl oyun oynadığımızı çok iyi hatırlıyorum. Topla veya iple kurduğumuz oyunların devam edebilmesi için ben dahil rakip takımdaki herkesin, oyunda cezalı olan “ebe” nin bile oyun sırasında eğlenmesi gerekiyordu. Herkes bu eğlencenin bozulmasına engel olmayacak şekilde davranıyordu. Çünkü diğerleri mutlu olmazsa istifa edecek ve oyun sona erecekti. Hepimizin kazanma konusunda çok az endişesi vardı. Yeteneklerimizi geliştirmeyi, oyun bağlamında elimizden gelenin en iyisini yapmayı, yeni oyunlar kurgulamayı çok seviyorduk. Açıkçası final skoruyla çok da ilgilenmiyorduk. Oyunda çok iyi olan oyuncular bile herkes oyundan eşit derecede zevk alsın diye kendi kendilerini engelliyordu.

Tabii ki bazen çocuklar da rekabet eder. Ancak bu konuyu fazlada masumlaştırmak istemiyorum. Çocuklar oyun oynarken sinirlenir, kavga eder hatta zorbalıkta bile bulunabilir. Her zaman iyi olduklarını söyleyemeyiz tıpkı biz yetişkinlerin her zaman iyi olmadığı gibi. Ancak çocukluk döneminde yetişkin bir otorite devreye girmeden tüm bunlarla nasıl başa çıkılacağını öğrenmek de büyümenin önemli bir parçasıdır. 

Biz Yetişkinler Çocuklara Rekabeti Nasıl Empoze Ediyoruz?

Günümüz dünyasında çocuk etkinliklerinin sorumluluğunu biz yetişkinler üstlendiğimiz zaman ne yazık ki etkinlikleri birer yarışmaya dönüştürüyoruz.  Bunu satranç, dans veya futbol gibi basit eğlence etkinliklerinde bile yapmayı başarıyoruz. Aktiviteleri eğlence, mutluluk ve arkadaş edinmek için yapılan bir şeyden kazanılması gereken, maddi ödüller elde edilmesi gereken bir şeye dönüştürüyoruz. Bu nedenle bugün yetişkinlere yönelik spor ve oyunlarla başlayan çocukların çoğunun yetişkinliğe erişmeden çok önce bu tip müsabakalarda profesyonel olmayı bıraktığını görüyoruz. Çünkü eğer müsabakada kazanan tarafta değilseniz eğlenmiyorsunuz demektir. 

Çocuklar en doğal öğrenicidirler. Çevrelerindeki dünyayı sürekli keşfederler ve o dünya ile iş birliği yapmak isterler. Birlikte keşfederler ve keşiflerini birbirleriyle heyecanla paylaşırlar. Ancak yetişkinlerin sorumlu olduğu okulda kazanmak çok önemlidir. Bazen kaybetmek utanç vesilesidir.

Sınavdan kim 100 alabilir? Kim en çok okuyabilir? Kim başkan olur? Kim en çok uslu durabilir? Bu sorular çocuğun keşfetme ve öğrenme eğlencesini yok eder.

Çocuklar rekabet etmeye başladıklarında ve eğlenmediklerinde oyunu nasıl bırakırlarsa bir süre sonra okulu da bırakırlar. Okulu bırakmak derken zihinsel olarak okulu bırakmayı kastediyorum. Ancak “kazananlar” bir miktar aldıkları bu enerjiyle devam edebilirler. Çalıştığı şeye olan gerçek ilgisinden dolayı değil kazanmaktan ve ondan gelen övgüden zevk aldığı için…

Toplum Olarak Rekabete Neden Bu Kadar Fazla Değer Veriyoruz?

Toplum olarak oldukça fazla rekabetçi bir ortamda yaşadığımızı düşünüyoruz. Hatta bir çoğumuz bu rekabetten ve elde edilenlerden gurur duyuyoruz. Rekabet edersek ve başarılı olursak bu toplumda ayakta kalabileceğimize inanıyoruz. Aslında birbirimizle iyi geçinme yeteneğimize bağlı olduğu gerçeğini görmezden geliyoruz. Bunu başarmak için rekabetten çok iş birliği içinde olmamız gerekiyor. 

Bu toplumda kazanmak için yalan söylemiş, hile yapmış ve kaybettiğini asla kabul edemeyecek kadar rekabetçi olup çok para kazanmış hatta yüksek makamlara ulaşmış birçok kişinin varlığından bahsedeceksiniz. Sizce bu kişinin elde ettiği bir başarı mı yoksa korkunç bir başarısızlık mı?

Bence hayatta gerçekten başarılı olan insanlar; kendi varlıklarıyla mutlu olan, kariyer yolculuğunda ve ailesinde keyifli olan, arkadaş ve meslektaş olarak değer gören, yaşadığı bu dünyaya aldıklarından daha fazla katkıda bulunanlardır. Bu insanlar rekabetten çok iş birliğine önem verirler. Hiç kimse tek başına gerçekten başarılı olamaz. Eğer başarılı oluyorsak bunu başkaları bu yolda bize yardım ettiği için olmuştur. Onlar bizi sevdiği için yardım eder. Biz onları sevdiğimiz ve onları yenmeye çalışmadığımız için de bizi severler.

Bırakın çocuklarınız özgürce oynasın. Birbirleriyle iş birliği yapsın.

Melek ÇİL

AŞAĞIDAKİ YAZILARI DA OKUMAK İSTEYEBİLİRSİNİZ!

Üstün Yetenekli Çocukların Anne Babalarına Tavsiyeler

Üstün Yetenekli Çocukların Öğretmenlerine Tavsiyeler

Çocuğunuza Sevgi ve Yardımseverlik Erdemlerini Kazandırmak

Çocuğunuza İlkeli ve Doğru Olmayı Öğretmek 

Çocuk Yalana Neden Başvurur?

Başarılı Çocuklar Nasıl Yetiştirilir?

Anne Baba Tutumlarının Çocuğun Kişilik Gelişimi Üzerine Etkileri

Televizyon Programlarının  Çocuklara Etkileri

İlköğretim Dönemi Çocuklarının Gelişim Özellikleri

Plan Hazırlanırken Düşülen Hatalar

Özür Dilerim

Başarının Anahtarı

Dersler Arasında Kaybolmayın, Planlı Çalışın

İnternet Oyunlarına Bağımlılık

Çocuğumu Nasıl Eğitmeliyim?

Herkes Yazın Boş Durma diyor!"Ama Kimse Ne Yapmam Gerektiğini Söylemiyor."